Casa Botter (Botter Apartmanı)

Bir süredir mekan geziyor, mekan yazıyoruz; ama bunlar yemek üzerine mekanlar oluyor. Bu zinciri bozarak siteye renk katayım dedim. Anlayacağınız renkli yayına geçiyoruz…

Peki ne yazacaksın Hüseyin? Cevap basit: bina. Neden dersen; İstiklal’i İstiklal yapan onlar çünkü. Benim aklımda da mimari olarak önemli, öyle herkesin içerisine giremeyeceği çünkü şu an kullanılmayan bir bina var.
DSCN5857
Önce yerinden başlayayım yoksa unutuyorum sona gelene kadar. İstiklal’in sonuna (Tünel’e) gelirken Pi Bistro sırasındaki binalardan hemen önce bir sokak vardır, ondan öncede binasız bir boşluk. Biraz daha gerisindeki iki binadan biri Casa Botter, esas adıyla Maison Botter(Botter Apartmanı). Hangisi olduğunu yakasına taktığı çiçekten anlayabilirsiniz. Bu şaka yollu gönderme aslında gerçeklerin ta kendisi. Çünkü bina Art Nouveau (ar-nevu) üslubunda yapılmış. Kısaca aydınlatmak gerekirse 19. yy başında başında elemanlar toplanmış(bknz:zeitgeist) “Hey arkadaş, tamam demir keşfedildi, eyvallah; ama fabrikadan düz çıkıyor diye herşey düz mü olsun? Onu işlersek daha iyi olmaz mı, böyle doğa motifleri falan?” diye tartışırken doğan bir akım, tarz, biçim, üslup, kılıf, cephe, mobilya, giysi… İşte dikkat et bu apartmanı diğerinden ayıran da o balkonundaki kıvrımlar, pencerelerindeki vitraylar, işlenmiş taşlar. Fark ettiysen ben devam ediyorum.

İlk önce birinci sınıfta, afiş hazırlamak için seçerek tanıştım bu binayla. Döneminde Osmanlı Sarayı’nın mimari olan Raimondo Tommaso d’Aronco (1857-1932) tarafından her detayına kadar tasarlanmış İstiklal’in en eski ve önemli Art Nouveau binası olan Casa Botter, 1900 yılında J.Botter ailesi için yapılmış bir moda aparmanı. Sahibi terziymiş diye geçer; ama saraya dikiş yapan bir terzi olduğunu düşünürsek bina da bir nevi moda evi oluyor. Zaten ilk kullanımında zemindeki dükkan sergileme ve satış işlevliymiş. Dükkanın vitraylı cephesi elbiselerin sergilendiği alanken, arka kısım satış için ve asma katta defile için ince bir zevkle tasarlanmış.Üst kattaki balkonlu yerde atölyesi, yukarısında ise daireleri bulunmaktaymış. Her biri mimar tarafından tasarlanan vitrayların yer aldığı cephenin 1960’da banka şubesi yapılmak için yok edilmesi, kapılardakilerinde ilerleyen yıllarda kaybolması Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar sıradan ve hüzünlü…

Afişe dönelim… Cadde dar olduğu için dar (5m) cepheyi boyuna yekten fotoğraflamak maddi imkan isteyen bişeydi ve bende olmadığı için karşı binadan çekerek telafi etmek istedim; ama binadaki ‘hukuk bürolarımıdır nedir’ isimli sahipcanlar izin vermediler. O gün içine de giremediğim için afişi tek bir perspektif ile hazırladım. Tabi İstiklal’in üzerisi kablo, aydınlatma ve reklam ile kirletildiği için bir photoshop mucizesi yaratmam gerekti.

Daha sonra iki ayrı derste tekrardan geldim önüne. Birinciyi geçelim, ikincisine gelelim ve binanın içinde kendimizi bulalım. Kendisi de orada kalan ve binanın bekçiliğini üstlenen yüce şahşiyet Yusuf abi hoca eşliğinde bize kısıtlı bir şekilde binayı gösteriyor. Dairelere giremiyoruz, merdivenden inip çıkıyoruz. Tabi grubun kalabalık kısmı Galataya doğru kayarken biz sürüden ayrılıp abiyle anlaşıp özel tura başladık.

cephe

Uzun süredir kullanılmadığı için bina yaşamıyordu ve yaşamadığı içinde bakımsızdı; ama yine de çok ihtişamlıydı. Dışardan kestirebileceğinizden daha geniş bir bina olduğunu anlıyorsunuz ilk önce. Öyleki içerde bir merdiven daha var. Koridorlar deseniz mütaaahite ver, göz göz oda yapsın cinsinden. O kadar geniş ve uzun(42m binanın uzunluğu) ki zamanında burda oturanların çocukları bisiklet sürmeyi bu koridorda öğrenmişler. Bu ağızdan ağıza göçen bilgileri bekçi deyip geçmeyeceğiniz değerli insan Yusuf Abi’ye borçluyuz. Bir şömine var içerde görünce içim ısındı, bir mutfak var içerde gözüm doydu, bir vitraylar var camlarda… İnce iş önemli azizim. Eski binalar bu yüzden seviliyor. Biz de sevdik, gideriz diyorduk ki hadi gelin çatıya çıkalım teklifini aldık. Terasa çıkınca burası da güzelmiş olduk; ama Yusuf Abi çatı derken gerçekten çatıyı kastediyormuş ve biz bir merdiven aracılığıyla gerçekten çatıya çıktık. Saygımdan burda paragrafı bitiriyorum.

Çünkü o çatının üstünde öyle bir manzara görüyorsunuz ki içiniz yusuf yusuf oluyor, mutluluktan… Galata Kulesinden daha yukardasınız, her bir yanı görüyorsunuz, derste işlediğiniz bir iki satırı görmenin ötesine geçip yaşıyorsunuz. Fotoğraf çekme çılgınlığımız bitene kadar çok uzun bir gün yaşadık o binada. Güzeldi vesselam.

İnince bir de girişteki boş dükkanı görelim dedik, kırmadı ulu-rehberimiz. Eskiden müzik mağazası, daha eskiden banka ve ilk halinde terzi olan dükkan şu an boş. Tavanı tipik İstikal binası özelliği taşıyor; adi-volta döşeme. Zaten orda (dersten sonra ilk defa hatırladığım an) öğrendim bu kelimeyi. Gezindik ve birbirimize sorduk: “Evin burası olsa ve kapısı İstiklal’e açılsa nasıl olur?” diye. Evim olmasa da mimarlık ofisim orda olsa çok harikulade olur diye düşünüyorum. Düşünmek bedava…

Peki siz görebilecek misiniz bunları? Geleceği ne olacak? Binanın geleceği onu satın alan Profilo’nun ellerinde. Alışveriş mağazası(boyner gibi) yapmaz heralde düşüncesiyle rahatım, yaparsa üzülürüm. Seviyorum çünkü orayı.

DSCN5855

Bitirmeden önce Profilo’ya bir mimarcan olarak önerimi de sumak istiyorum. Sarayın terzisiyle sarayın mimarının adı geçen bir binayı yeniden işlevlendirirken elinizde iki anahtar kelimeniz var: Tekstil (moda) ve mimarlık. Girişteki dükkanı aynı işleviyle moda evi olarak koruyabilirsiniz. Kafe yaparsanız diğerlerinden bir farkınız olmaz. Üstelik o binaya kafe olmaz; terasına daha havalı bir mekan olur. Ara katlardan birini bana verin mimarlık ofisim olsun, diğerlerini 7 sanattan kalan altısına göre işlevlendirin. Bence adil bir paylaşım oldu.

Not: Çok daha fazla mimari bilgiyi ‘Geçmişten Günümüze Beyoğlu’ kitabının 2. cildinde bulabilirsiniz.
Not-2: Resimler için flickr sayfamıza göz atmanızı öneririm.

“Mutlu günler!” | mistiklal ekip
Hüseyin
Takip et!
6 comments to “Casa Botter (Botter Apartmanı)”
  1. Bence yapamayız. Zira bende yok planlar, Hüseyin’de de yok bildiğim kadarıyla. Bilgisayarda çizilmiş bir yapı olmadığından ya birilerinin rölevesini çıkartmış olması lazım ya da orjinl çizimler saklanmış olacak da fotokopilerine ya da taranmış dosyalara ulaşacaksın. Yani olsa olsa İMP’de ya da Beyoğlu Belediyesi’nde olur. Daha fazla sorun olursa yardımcı olmaya çalışırım ama mail at lütfen, buraya yazma.

Bir yanıt yazın