Uzun bir aradan sonra, çok işim olmasına rağmen dayanamayıp yazıyorum. Çünkü özledim seni mistiklal…
Yeşilçam Kafe, şu aralar yıkılma ihtimalini yaşayan (not: yıkıldı) Emek Pasajı’nın giriş-üstü katında. Bir arkadaşım ve onun tatlı krizi vesilesiyle mekanı denemeye karar verdim. Merak ediyordum epeydir; sonuçta Yeşilçam gibi afillli ve köklü bir adı var. Acaba adına layık mı?
Değil tabi ki. Tek tutarlı yeri giriş merdiveni, o da pasajın mimarisi zaten. ‘Sex Machine’ kırmızısı koltuklar, devasa ayna ve laubali ortam içindeki çerçevelere sıkışmış ünlü Yeşilçam emek’tarlarına acıdım ve üzüldüm gerçekten. Tuvalet ya da içeriğin bir önemi kalmıyor, genel yaklaşım alakasız olunca. Dolayısıyla yazamıyorum.
Turistik bölgelerde, özellikle Türkiye’de, sadece isimler yaşar ve onlarda ticaret cahilleri tarafından içi boşaltılarak yok edilir. Açıkçası burada bir fark göremedim.
Kapatırken sesleniyorum: “Hadi Yeşilçam’ı anlamadınız, bari yeşil bişey olsaydı ya da bir çam…”
- Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar – Biz Mektup Yazardık @İş Sanat / Son Gün 20 Haziran - 11 Mayıs 2015
- Köfteci Hüseyin - 10 Mayıs 2015
- Yüzyılların Yüz yılı @SALT Beyoğlu / 10 Mayıs Son - 11 Nisan 2015
Abi “zbam!” diye vurup geçmişsin. Gerçi söylediklerin doğru, yazacak pek bişey yok. Birkaç ayda bir, bir şekilde yolum düşer ama öneren asla ben olmam.
Gereksiz samimi çalışanlardan oluşan ‘biz bilirizci’ mekanlara karşı anlayışlı olamıyor ve ‘Kim bilir?’ isimli güzide parçayı yürekten armağan ediyorum.