Kahve Molası: Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahvenin Serüveni @Pera Müzesi

IMG_4206.JPGPera Müzesi, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu ile yeni bir tematik sergi hazırladı: Kahve Molası. Kahvenin serüvenini anlattıkları bu mini sergi şimdilik süresiz gibi duruyor, bakalım akıbeti ne olacak. Kahve Molası’nın haberini yazmak ne zamandır aklımdaydı, hem de bu vesileyle Osmanlı Dönemi İstanbul kahvehaneleri hakkında Mistiklalcilere biraz tarihi bilgi vermek istedim.

Kahvenin 14. yüzyıl civarında Etiyopya’da keşfedildiği tahmin ediliyor. 15. yüzyılda Yemen üzerinden Osmanlı topraklarına hızlı bir giriş yapıp oradan Avrupa’ya yayılan bu sihirli meyve özellikle İstanbul’da kurulan kahvehaneler ile kendi kültürünü ve ritüellerini yaratmış, seçkin bir içecek olarak gündelik hayatın içine yerleşmiştir.

Osmanlı’da alışılmışın dışında bir mekân algısı yaratan ve bireyin toplumdaki rolünü yeniden belirleyen bir alan olarak ortaya çıkan kahvehane; sosyal olayların, politika ve ekonomi gibi konuların en çok konuşulduğu yerlerdir. Örneğin 19. yüzyılda İstanbul’da bir kahvehaneye girmek en güncel haberleri öğrenmenizi sağlardı (Kırlı 2009).  Bu açıdan sergide kullanılan Osmanlı’nın Sosyal Medyası: Kahvehaneler başlığı yerinde olmuş diyebiliriz. Tabii belli başlı hashtag’ler de vardı, örneğin; devletteki terfi ve azilleri öğrenmek istiyorsanız Divanyolu üzerindeki kahvehanelere uğramanız gerekirdi, imparatorluğun farklı eyaletlerindeki en son gelişmeleri merak edenler içinse İstanbul’un çeşitli semtlerinde hanların içinde kurulmuş kahvehaneler daha uygun olurdu zira dönemin otelleri olan bu hanlarda sürekli bir yolcu trafiği ve haber alışverişi vardı, ticaret mevzunu merak edenlerse Galata kahvehanelerine gittiklerinde pek çok gemi kaptanına rastlayabilir ve istedikleri bilgilere ulaşabilirlerdi (Kırlı 2009).

Kamusal Alan ve Hafiyeler

Jürgen Habermas’a göre 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da oluşan café ve salon kültürü,  en başta iktidara karşı belirli bir yazınsal eleştirinin yükseldiği daha sonradan bu eleştirilerin politik itiraza dönüşerek bugünkü anlamda kamusal alanının yaratıldığı mekânlar olarak ortaya çıkmışlardır. Osmanlı’da da benzer bir oluşumun seyrinden söz edebiliriz. Görüyoruz ki Osmanlı’da devletin tepkisi, ortaya çıkan bu yeni alanları kontrol altında tutabilmek için çeşitli hafiyeler aracılığıyla jurnaller hazırlatmak olmuş. Kimi zaman hafiyeler bizzat kahvehanenin sahibinden seçilip, insanların neler konuştuğu tek tek ayrıntıyla raporlanırmış. Ancak belirtmemiz gerekir ki bu raporlar insanların cezalandırılması için hazırlanmazdı, daha doğrusu elimizde bugün böyle bir veri yok. Anlaşıldığı kadarıyla devletin bu refleksinde, sokağın ritmini tutma güdüsü ön plandaydı. Yani nerelerde nelerin konuşulduğunu bilmek istemişlerdi.

Yeniçeri Kahvehaneleri

Yeni çalışmalar gösterdi ki belirli karakteristik özellikleriyle, Yeniçerilerin işlettikleri kahvehaneler genel kahvehanelerden ayrılıyorlardı. 18. yüzyılda devşirme sistemi sona erdiğinde, Yeniçeriler eski geleneklerinden kısmen kopmuşlardı. Normalde askerlik dışında bir işle uğraşmaları yasak iken, hatta evlenmeleri bile mümkün değilken bu kurallar zamanla esnetilmiştir. Yaşanılan ekonomik zorluklar Yeniçerileri farklı iş kollarına yönlendirmiştir. Peki, kahvecilik neden popüler olmuştur? Özel bir yetenek ve eğitim gerektirmemesi cezp edici olmuştur diye düşünülüyor ancak bu yönelimin sebebini kesin olarak bilmek elbette güç (Çaksu 2007).

Diğer kahvehanelere göre; Yeniçeri kahvehaneleri devletçe isyan ve fitne merkezi olmaya çok daha yatkın olarak değerlendirilmiştir (Çaksu 2007).  Devlet sohbeti olarak adlandırılan siyaset konuşmalarının Yeniçeri kahvelerinde daha yoğun yapılması ve askeri konumlarından aldıkları güçle toplumsal muhalefeti daha etkili bir şekilde örgütleme ihtimalleri onları devletin gözünde daha tehlikeli bir konuma taşımıştır.

Burada bir parantez açarak belirtmek isterim ki bizim tarih okumalarımız Yeniçeriler açısından çok sorunludur. Daha önce bahsettiğim üzere Habermas kamusal alanın ortaya çıkışı ile toplumsal muhalefetin güçlenmesinin Avrupa’yı parlamenter rejimlere götürdüğünü iddia eder. Yani bir anlamda Batı’da demokrasinin filizlenmesi iktidarın çeşitli odaklara dağıtılması yoluyla meydana gelmiştir. Ancak bizim tarih okumalarımız bunun tam tersi bir şekilde kurgulanmış, paylaşılan iktidarın devletin bekasına zeval getirdiğine inanılmıştır.  Dirlik ve düzen bozuldu, kazan kaldırıldı vb. yorumlar da bu düşüncenin ürünüdür  . Oysa istemezükçülük, çok başka bir bakış açısıyla toplumun, insanın yani vatandaşın devletin karşısına dikilmesi ve yeni bir toplumsal gücün ortaya çıkışı olarak da okunabilir. Nitekim artık daha tarafsız yorumlar yapılıyor ve makaleler yazılıyor. Kapatalım parantezi.

Yeniçeri kahvelerindeki bir başka karakteristik özellik Bektaşi tarikatı ile olan ilişkilerdir. Bektaşi nefesleri söylemek, duvarlara Bektaşi deyiş ve duaları asmak Yeniçeriler arasında çok yaygındı (Çaksu 2007). Kimi araştırmacılara göre bu kahvehaneler neredeyse bir tekke işlevi görmekteydi.

Diğer bir göze çarpan işlev: mafya kulübü olarak çalışmalarıydı. Bir semtte kahvehane açmaya karar veren Yeniçeri çevredeki zengin şahıslardan haraç keserdi, bazen de aslında onlardan zorla talep etmiş olduğu hediyeleri kabul ederdi. Bir mahallede ev yaptırmak istediğinizde bölgedeki Yeniçeri kahvehanesine rüşvet vermek adettendi. Mafya Yeniçerilerin bir başka etkinliği ise Balta Asma’ydı. Orta (birlik) Nişanını taşıyan Balta herhangi bir mal ya da mülkün üzerine asıldığında bugünkü tabirle Yeniçeri oraya çökmüş olurdu. Bu sebepten devletle başı derde giren, yargılanıp idam edilen Yeniçeriler de olmuştu. Bazen varlıklı kişiler tahsilâtta zorlandıklarında,  bu Yeniçeriler vasıtasıyla borç tahsil ederlerdi (Çaksu 2007).

IMG_4207.JPG

Sosyalleşme

Yeniçeri Kahvehaneleri şu yana dursun, gelelim daha sıradan insanların işlettikleri kahvehanelere. İnsanlar bu mekânlarda  neler yaparlardı? Nasıl vakit geçirir ve sosyalleşirlerdi? Kaynaklara baktığımızda İmparatorluğun çeşitli bölgelerindeki kahvehanelerinde benzer aktivitelerin gözlemlendiği dikkat çeker.  Hasbihal yani muhabbet kahvehanelerin vazgeçilmezlerindendir. Özellikle dedikodu yapıldığı kimi zaman da komik hikâyelerin ve fıkraların anlatıldığından bahsedilmiştir. Ayrıca kimi insanların kahvehanelerin tıpkı bir iş yeri gibi kullanıp, görüşmelerini buralarda yaptığı da olurdu. Politik tartışmalarsa tahmin edebileceğiniz üzere kahvehanelerde çok yaygındı.

Peçevi Tarihi’nden aktarılan bilgilere göre şairlerin ve yazarların kahvehanelerde toplanıp çeşitli forumlar yaptıklarını, sanat ve edebiyat hakkında ateşli tartışmalar düzenlediklerini görüyoruz. Gerek yazarların gerek müzisyenlerin yeni çalışmalarını paylaştıkları alanlarda yine buralardı (Hattox 1985) . Oyun adeti vardı ancak kumar işi biraz sakattı çünkü hoş karşılanmadığı olabiliyordu. Meddahlar çok sevilirdi, zaman zaman dansçılar, kukla ve gölge oyunları da sergilenirdi, bir anlamda kahvehaneler bugünkü tiyatro işlevini de görmekteydi.  Uyuşturucu kullanıma baktığımızda Afyon’un nargile ile pek çok kahvede serbestçe sunulduğunu görüyoruz, hatta alkole nazaran daha az tepki gördüğü bile rivayet ediliyor (Hattox 1985). Tıpkı bugün bir Starbucks’da görebileceğiniz gibi, sakin kahvehanelerde kitap okuyanlarla karşılaşmanız çok olasıydı.

Kütahya Çini ve Seramikleri

Gelelim Kahve Molası’nın ana odağı olan çini ve seramiklere. Sadece Osmanlı döneminde değil; Frig, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde de İznik’ten sonra en mühim seramik üretim merkezi Kütahya olmuştur. 17. yüzyılda kahvehanelerin yaygınlaşması ile birlikte özellikle fincan üretiminde ciddi bir artış olmuştur. 1766 senesinde artan bu üretim yoğunluğu sebebiyle Kütahyalı fincancılarla bir sözleşme yapılır. Osmanlı döneminde bilinen ilk toplu sözleşmenin metinini de sergide okuyabilirsiniz.

IMG_4208.JPG

Üç dört vitrine yayılan bu mini sergi aslında benim kanaatimce biraz daha genişletilebilir. Tasarımı güzel de olsa küçük bir yere sıkıştırılması biraz yetersiz olmuş gibi. Olsun, bu da bir başlangıç siz yine de gidip görün derim.

Kaynakça

Çaksu, Ali.“The Janissary Coffeehouses in Late 18th Century Istanbul,” in Ottoman Tulips,Ottoman Coffee: Leisure and Lifestyle in the Eighteenth Century, Dana Sajdi (ed.), 2007

Hattox Ralph, ‘‘Coffee and Coffehouses: the Origins of a Social Beverage in the Medieval Near East’’, 1985, pp, 72-112

Kırlı, Cengiz “Kahvehaneler: Ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Kamuoyu” in Osmanlı Kahvehaneleri: Mekân Sosyallik ve İktidar içinde. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2009, pp. 95-119.

 

 

 

 

Sedef Can

Bir yanıt yazın